Hayır; abartan ben değilim..!



9 Ekim 2012 Salı

Eros'un Hormonlu Okları


Burnumdan akan sümükleri ve gözyaşlarımı üstümdeki tişörtün kollarına ve eteklerine silerken bir yandan ağladığımı belli etmemeye çalışarak '' Hayır beni sevmiyosun sen. İnanmıyorum sana!'' diyorum. Gerçekten bıkmış durumdaydım. Çünkü bu aynı durumun sayamayacağım kadar çok tekrarlarından sadece biriydi. O ise ısrarla '' Saçmalayıp durma artık yok öyle bişey, seni sevmiyo olsam seninle şuan telefonda konuşuyo olmazdım'' diyor bana. Bayatlamış cümlelerden öğhh gelmiş bi şekilde: '' Zaten sen beni değil, ben seni aradım! '' diyorum. Biliyorum çok sıkıldı ama, zaten bende zevk almıyorum bundan. Ama boşvermekte benim tarzım olmadı hiçbir zaman. Bir gün içinde ''Onu hiç aramıycam, meraktan gebersin piç!'' ile başlayıp, ''Sevmiyosa niye merak etsin zaten'' şeklinde kafamda oluşan sorular ile güne devam edip gece yarısına doğru ''Arayıp 'sevmiyosan adam gibi söyle o zaman bende kurtulayım sende!' diyip  telefonu suratına mı kapatsam acaba?'' şeklinde devam eden kararsızlığım, yatma vakti geldiğinde ''beni sevmiyo lan işte, seven insan bi merak eder, bi arar sorar. Bak iki saattir ne facebookta ne twitterda bişey paylaşmadım, nasıl merak etmez beni yaa'' diye düşünüp iç çekmelerimle karışık gözyaşlarımla devam eder. Yaklaşık bir saat yatakta derin derin düşünüp kendimi travmaya sokarken uyuyakalırım bir şekilde. Sabah uyandığımda kendimi berbat hissederim ve gece yatmadan ağladığım için olsa gerek, başımda 'ben ağrı gibi olmayan ağrıyım' tipinde bir zonklama olur. Gözümü açar açmaz hemen yanımda şarjda duran telefonu alıp facebooku kontrol ederim mesaj atmış mı diye. İçimden '' Kesin atmamıştır bu o.ç.'' diye düşünürken daha da içimden ''Allahım lütfen bişey yazmış olsun yaa'' derim. Daha da içimden, taaaa bilinçaltımın altından ise ''Belki ben kesin göndermedi diye düşünürsem Allah bana tam tersini yaşatır beni şaşırtmak için ehe ehe'' derim. Mesaj sayfasını açıp mesaj göremeyince yüksek sesle ''piç kurusu'' deyip profiline bakarım bu sefer. Son kavgamızdan önce birbirimizi engelleyip sonra o engeli kaldırdığımız için birbirimizde ''arkadaş'' olarak ekli değilizdir ve bu her seferinde kendimi ona çok uzak hissettirir. Sanki arkadaş listesinde ekli olursam en çok beni sevecekmiş gibi.. Profilini açıp yeni bişey paylaşmış mı diye bakar, paylaşmışsa bana mesaj atmadığını hatırlayıp içimden tekrar küfür eder ve paylaştığı şeyi beğenen malların isimlerine bakarım. Bakmadan önce ''İnşallah içinde kız yoktur, bunlar sadece sap kankalarıdır'' derim. Beğenenler arasında kız görünce uyandığımdan beri sayısını unuttuğum defaca tekrar tekrar küfür ederim. Ama esas küfür beğenen kız tanımadığım bi kız ise çıkar ağzımdan. ''Sen hangi ara kimi ekledin lan yine ********'' şeklinde. Görüldüğü üzere bu kadar şey ben uyandıktan sonra yaklaşık 5-6 dakika içerisinde gerçekleşir ve ben bu kadar sürede en az 10 kere daha küfür ederim. Küfür çok hoş bişey bence. İnanılmaz rahatlatır bazı durumlarda insanı. Tabi benim şuan ki durumumda beni rahatlatabilecek tek şey 'o'nu elime geçirip yumruklara boğmak, üstünde tepinmek, bana yalvarmasını sağlamak olur. Ama bunlar da gerçek olamayacak kadar güzel hayaller.. Neyse. Sonra bu durumunu beğenen 'yeni eklenmiş' kaşarın profiline girerim doğruca. Eğer kızın durumlarını beğenenlerin sayısı 20den fazlaysa benim için gerçekten ''kaşar'' listesine girer zaten. Sonra kızın resimlerine bakmaya çalışırım. Göremezsem meraktan geberip gidebilirim. Görürsem uzun uzun inceler kendimle kıyaslarım. Genelde yüzleri çirkin kızlar olur benim için bunlar. Ya da beynim beni rahatlatmak için öyleymiş gibi düşündürür bana. Aksi halde sinirden ateşim çıkabilir ve ben havale geçirebilirim, ya da direkt beyin kanamasından öteki tarafı boylayabilirim.
Aslında ölürsem bi yandan da süper olur çünkü o mal da vicdan azabından kahrolur, üzüntüden geberir gider pislik. Ama eğer ben ölünce bunları yapmayacaksa ölmeme hiç gerek yok, boşuna ziyan ederim kendimi. Sabahın köründe, uyanır uyanmaz yaşadığım bu stres ve sinirden sonra da içimden dua ederim: ''İnşallah bugün çok yoğun bir gün olur da aklıma bile gelmezsin.'' Zaten eğer böyle olmazsa kafayı yerim. Gerçi bazen çok yoğun olduğum günlerde bile aklıma gelir ve gitmez. Ve benim kalbim ağrır tuhaf bir şekilde. Aklımdan benim için asla iyi olamayacak pek çok şey geçer. Kendi düşüncelerimden bunalmanın nirvanasına ulaşınca da elim telefona gider 'o'nu aramak için. Barışmak için değildir asla bu girişim, sinirimi atmak içindir. Sonra kendimi ''Dur lan napıyosun gerizekalı, dünden beri sabrediyosun şimdi sıçıp batırma herşeyi'' diyerek milyonuncu kez durdururum. Ama içim içimi yer aynı zamanda. Hani şu sağında ki melek ve solunda ki şeytanın çatışması olayı vardır ya aynen öyle olur. Bir yanım 'ara, konuş' der, diğer yanım 'siktir et onsuz da olur her şey  der. Mesele şu ki bunlardan hangisini şeytan hangisini melek söylüyo onu bilmiyorum. Çünkü bu iki şıktan hangisi benim için en doğrusu bunu hiçbir zaman kestiremiyorum. Nihayetinde hem günüm rezil olur hemde kalbimdeki ağrı katlandıkça katlanır, kendi düşüncelerime boğulmaktan başım ağrımaya başlar. Akşam eve gelir ve zihnimi meşgul etsin diye bir film seyrederim. Ama bazen filmin akmayan kısımlarında aklım yine aynı mevzulara kayar ve elimde telefon ile artık rutinleşmiş olan; aramış mı? küfür.  mesaj atmış mı? küfür. bişey paylaşmış mı? küfür. biri beğenmiş mi? küfür. kız mı beğenmiş?, küfür. niye aramıyo, küfür. Sonra öylesine, gelişine gidişine yine küfür küfür küfür.. En son ''beyin error'' moduna geçince mal gibi olurum zaten. Yatıp uyumaya çalışırım bir süre, olmadı televizyon seyrederim, hiç olmadı bir kitapla oyalanırım ama o saatler bi türlü geçmek bilmez anasını satıyım. Ders çalışmak aklıma gelir nihayetinde. Masanın başına oturup ne çalışacağımı düşünürken diğer elimde ki telefonla da facebookta  sayfa yenilemesi yaparım. Ama hiçbir değişiklik yoktur her zamanki gibi. Sonra 15 dakika ders çalışıp 20 dakika mola veririm. Gider ağzıma mutluluk hormonu salgılamasını temenni ettiğim bişeyler tıkarım. Ama yok! yok! Ne biçim bir beyin ve kalbe sahipsem, bişeye saplandığım zaman ondan vazgeçmem imkansızdır. Ta ki kendime başka bir 'saplantı' bulana kadar. Asla tek olamam, yalnızsam bile her zaman platoniğimdir. Ve platonik saplantımın benden haberinin olup olmaması da umurumda değildir genelde. Çünkü ben aslında sevmek için bir beden ararım, ruh değil. Çünkü ruh ararsam asla bulamam. Ben hayal ettiğim ruhu, sadece gözümün önüne getirebilmek için bir beden ararım, onunla yaşarım. Eğer bu platonik değilse o kişiden hep hayalimdekileri yapması konusunda beklentilerim olur. O bunları gerçekleştiremez çoğu zaman ve ben onu garipserim. Eğer belirli bir süre geçerse alışmaya başlarım. Başlarda çok çektiririm, usandırırım. Ama olayda budur zaten. Önce kız soğuk olur, erkek onu kazanmaya çalışır. Sonra zamanla kız ısınır erkek soğumaya başlar. En son kız deliler gibi aşık olduğunda ise erkek çoktan siktiri çekmiştir. Hevesi, ilgisi geçmiştir o kıza karşı. Sanki kız onu sevmediği, süründürdüğü sürece ona aşıktır bu mal erkek. Kız da ona olan ilgisini biraz belli etti mi, fırsat bu fırsat sıçar ağzına bi güzel. Ama kız erkek gibi değildir asla. Her seferinde bu son der ama bu sözünden 2 saat sonra caymaya başlar. Ve hep bi şans verir ona. Çünkü kız da aptal işte. Hatta malın önde gideni. Tabi bu dediklerim 'aşık olan kız' için geçerli. Aşık değilse zaten, ohoooo bu kızlar var yaa erkeklerden önce boynuzu takar karşısındakine. Erkek yanında bok yemiş. Neyse ne diyordum ben? Hah! Başka kızların ilişkileri söz konusu oldu mu ' zamanla unutursun' diye akıl verir aşık ama aptal kız, mesele kendine gelince verdiği kararı uygulayacak kadar beyin kalmaz hatunda.

 Eros denen kanatlı bebeyi alıp kazığa oturtmak gerek aslında. Hormonlu aşk oklarında hep bir sorun var çünkü. Baştan anlaşılmayan ama zaman ilerledikçe ne bok olduğu ortaya çıkan erkekleri ve bir kez aşık oldu mu  ölene kadar aklından çıkaramayacak kadar aptal kızları bulup bir aşk bokuna sokuyor. İyi halt ediyorsun mal Eros. Yok mu bu aşk oklarını etkisini tersine çevirecek siyah renkli ayrılık okların? Yoksa var da hep tek tarafa mı etki ediyorlar? Hormonlu oklarını al da bi yerine sok o zaman.



Not: Neredeyse 8 aydan fazla bir süre önce bir sinir krizi sırasında yazmışım ama yayınlamamışım. Şimdi bir sevgilim bile yok :(( (Şaka la şaka iyi ki yok valla)

29 Ocak 2012 Pazar

Edward Sendin Aşkım!

Hayatım boyunca çok az şeyden korktum.
Yakın bir zamana kadar herhangi birinin izlerken altına işeyebileceği bir film seyrettirseydiniz bana, ben ancak o filmin bütün korkutucu sahneleriyle dalga geçer, yanımdaki insana da gıcıklık ve rahatlamayla karışık bir his verirdim. Gel gör ki şimdi bir Paranormal Activity bile seyredemez oldum. Kıçı kırık, köpek görse ağlayabilecek koca koca insanların bile seyrettiği Paranormal Activity'i seyredemiyorum kardeşim! Neden? Çünkü milletin ağzına sakız olmuş, yok gerçekmiş yok şöyleymiş yok böylemiş. Sanki izlesem aynısı başıma gelecekmiş gibi bir tırsaklık hali içerisindeyim. Üstelik tek korktuğum şey korku filmleri falan da değil, romantik filmlerden de çekiniyorum. Evet ya eveett, o 'karpuz reçeli sendin aşkım'lı, 'Kızsız Adam'lı filmleri falan geçtim onlar zaten benim ruhuma işlemez de, ben artık romantik bir film görünce içimden diyorum ki; Şimdi sen bu filmi izliycen, burda önce ayrılıklar olacak, okey. Sonra bunlar barışacak, dolu dizgin sevişme, aşk meşk tavan yapacak, mutlu sonla bitecek. Sonra ekrandan güzel bi müzik eşliğinde yazılar geçerken sen mal gibi hala televizyona kilitlenmiş olarak bir süre kalıcan. Neden ama? Çünkü 'bayan gerçek' olarak kendi kendime diycem ki; ''Sen asla böyle biriyle karşılaşmayacaksın. Zaten böyle kaslı maslı, çok yakışıklı bi sevgilin de olmayacak. Türkiye kızım bura, senin aşık olacağın erkekteki en büyük lüks göbeğinde, belinde, sırtında falan kıl olmaması olur. Bunlar zaten film, erkeklerin hepsi önce romantik sonra 'ara verelim'lik.''. E ben haliyle herkesin inkar etmeye çalıştığı bu gerçekleri kendi gözüme soka soka böyle filmler seyredince bi buhran, bi hüsran, bi isyan moduna giriyorum. Kendimi o filmde ki kızın yerine falan koyuyorum böyle salak salak. Ama aptallığıma doymayayım. Hangi kafayla aldım bilmiyorum, geçenlerde yakuşuklu vampir Edward'ın oynadığı ''Remember Me'' filmini almışım işte.
 Şuan henüz izlemediğim diğer beş filmle birlikte rafta duruyor. Ne zaman bi film izlemek için o beş dvdyi karıştırsam karşıma çıkıyor ve ben bir süre donup kalıyorum. Aklımdan hep, 'Bunu izlersen üzülürsün'lü şeyler geçiyor. Ve bu filmi ne zaman izlemem gerek bilmiyorum. Sevgilimle kavgalıyken mi izlesem, aramız iyiyken mi izlesem karar veremiyorum. Kavgalıyken izlesem; zaten acı çekiyorum, üzülüyorum, yalnızım, olmadık yerlerde bile gözüm dolacak, fenalaşıcam. 'Ayrı olmasak bizde böyle olurduk' modlarına giricem. Yok, aramız iyiyken seyretsem Edward vs Sevgili karşılaştırması yapmam da olası bi durum yani. Üstelik, 'Ulan benimki niye hiç böyle şeyler yapmıyo, eskiden bana çiçek falan alırdı en azından. Yok yook bu çocuk sevmiyo beni artık, böhüüüüü' diye durduk yere depresyona girip birde o ne olduğunu anlamasa bile trip üstüne trip atıcam. Sonra zaten topal aksak götürdüğümüz her şey boktan bi film yüzünden yine yıkılacak. Sonra ben kendime ana avrat küfredicem işte. İki ucu boklu değnek olan bu film başıma bela oldu şuan ve duygusal bi krize girdiğim sırada alıp izlerim diye de korkmuyo değilim hani. Hem canım çekiyo, hem çekiniyorum. Öyle garip bi cazibesi var işte. 'Amma abarttın lan, altı üstü bi film' demeyin. Ben kendimi biliyorum, siz kendinizi. Ben her şeyden etkilenen bi insanım. Biri tekme tokat dövse, sövse gözümden bir damla yaş gelmez kimi zaman ama, Şeker Portakalı'nı okurken ağlarım mesela. Ve bu sıralar zaten tepetaklağım, daha fazla olimpiyata hazırlanırcasına takla atmaya hiiç gerek yok! Hazır şuan aramız iyiyken ben en iyisi sevgilimle romantik şeyler düşüneyim, nasıl olsa bunların hiçbirini yapmak onun aklına gelmez çünkü biraz odun işte. Naparsın, sevgilimiz, canımız, cigerimiz. Oldu olacak İbrahim Tatlıses gibi çiğköftemiz. O öyle sap sap duracak, bende kendi hayal dünyamda bişeyler yapıcam mutlu olucam. Zaten bence Edward'ın (Robert Pattinson) da o filmden sonra götü kalkmıştır kesin aldatıyodur Bella'yı yani, onu da kıskanmıyorum ki ben. Ehe ehe :)
NOT: Bir daha ki postta korktuğum şeyleri anlatmaya devam etmeyi düşünüyorum. Bu yazıyı yazmaya başlarken aslında şuan çok korktuğum telefon faturamla ilgili bişeyler yazacaktım ama her zaman yaptığım gibi amaçladığım şeyle yapmakta olduğum şey birbirini tutmadı işte. Bi dahaki posta kadar uzun bi süre geçer ve ben kesin anlatmayı planladığım o fatura korkusunu atlatır, anlatmaktan vazgeçerim. Neyse korktuğum daha pek çok şey var (Postun ilk cümlesiyle fena çeliştim ama olsun).

     
@uykuyuseviyom kullanıcısından Tweetler