Hayır; abartan ben değilim..!



20 Mayıs 2011 Cuma

Yemek Sepetim Var, İçi Boş

 Bazen tembellikten bazen zevkten herkes dışarıdan yemek yemek ister.. Kıçının büyük ve yayvanken daha güzel durduğunu düşünenler için ise internet icat edilmiştir(kim tarafından bilmiyorum).. İnternetin icadından hemen sonra da yemek siteleri.. Hint mutfağından tut, pilav üstü çekirgesine( hep hayalimde ki yemek) kadar her türlü yemeğe sadece bakmamız(paramız yoksa) ya da almamız(paramız varsa) için bizi düşünmüşler, yapmışlar. Bize de onları almak geriye kalıyor bir tek. Ama bazen bunu yapmak bile o kadar zor bir iş ki, bir kaç tıkla karnımız doyabilecekken kararsızlıktan dolayı aç kalıyoruz(kalıyorum). Hani o kararsızlıktan ne alacağımı bilemediğim zaman aralığında kalkıp kendime pizza bile yaparım. Gel gör ki tek başıma verdiğim kararlar ile bir yere varamıyorum çünkü bir tek ben yemek yemiyorum. Bu işin kardeşi var, annesi var, babası var.. Annem bir gün alemlere aktığı sırada -altın günü gibi mesela- aç biilaç -sözlükten baktım, eminim- eve geldim. Baktım evde bir Tanrım var bir babam(kıraçtan), aklıma ve ağzıma gelen ilk cümle ' Hani yemek var mı ki?' oldu. Babamın dünya umrunda değil ama.. Oturmuş bilgisayarın başına, internetten almayacağı evlerin resimlerine falan bakıyo.. Haliyle isyanımı duyamadı, anlayamadı beni.. Gittim yanına miyavladım aç kedi gibi..    

-  Baba hani ne yiycez biz yeaa?
- Bilmem, yemek yok mu?
- Yok..! (aslında var ama dünden kalma)
- N'apalım peki?
- İnternetten bişeyler söyleyelim..? =)
- Bi tek lahmacun söylerim yerseniz..
- Yok artık..
- Nesi varmış?
- Bişeyi yok işte, ben de onu diyorum
- Ben bilmem, işine geliyosa..
- Öff...!


 Derken bi sonraki plan olarak yemeksepeti'ne girmeyi başardım.. Bu da bişeydir.. Ben babama hamburgerleri falan överken( off çift kat peynir! kocamanmış yaa..!) ayıcık ( erkek kardeşim) geldi.. İsyanıma ortak oldu ayıcığım... Tutturduk markette elma şekeri gören bebeler gibi, hamburger isteriz de isteriz. Demek ki babam da açmış ki yeniçerilerin baskısına dayanamadı, tahtından inip hamburger alma yolunda ilk adımı atıcak olan kelimeleri söyledi.. 
' Hani ne var ki burda şimdi? '

 Bundan sonrasının kolay olduğunu sanarak kendi hamburgerimi falan seçtim ama iş hamburger seçmekle bitmiyor ki! Patates normal mi olsun, elma dilim mi? İçecek cart mu olsun curt mu? Mayonez mi istiyosun, sarımsaklı mayonez mi istiyosun, barbekü sos mu istiyosun, acılı sos mu, hardal mı? Yoksa hepsini mi istiyosun, üçünü mü, beşini mi..Of yeter lan, içim daraldı yazarken..!  Hamburger mi yiycez, mayonez ketçap mı belli değil.. Hayır hamburger seçiminde o kadar çok seçenek yok yani.. İşte bu buhran denizinde yüzerken ben aç açına, babam her seçeneği o kadar ciddiye alıp düşünüyo ki, araba alırken o kadar düşünmez heralde. Benim karnım orda orkestra kurmuş, kendi kendine çalıp oynuyo, babam iki mayonez bi ketçap mı istesem, bi sarımsaklı bi barbekü sos mu istesem diye düşünüyor hala.. En sonunda bilgisayarı babamın elinden çocuğunu çalarmış gibi kaptım, ben kendiminkini seçiyim siz sonra yapın diyerek bütün seçeneklerimi sarımsaklı mayonez olarak seçtim, bitti gitti! Ama hırsımı alamadım o hırsla odama falan gidip kendimi oyaladım.. Yarım saat sonra salona geldim ama babam hala sipariş vermemiş.. Çünkü babam ne yiyeceğine karar verememiş! Hemen ona hamburger aleminin ennn büyük hamburgerini seçtim ki ben doymadım diyemesin. Ivır zıvır kısmını da sayısal loto oynarmış gibi mayonez, ketçap, hardal olarak seçtim gitti. Yarım saat içerisinde de geldi mamalar indi geri dönüşüme işte! Benim de gözüm daha fazla dönüp evdeki papağanımı piliç çevirme yapmadım böylece!
 Ey internet! Sen nelere kadirsin.. Kadirsin de, erkekleri bile alışverişe çıkmış kadın gibi savunmasız, aklı karışık, seçeneği bol, parası sınırlı bırakıyosun. Yanlış yapıyosun..

Perşembeyi Severim, Köfteden Ötürü..

İlkokul yılları hem ayrımcılığın en bariz olduğu, hem de öğrenciler arasında eşitliğin sağlanabilmesi için saçma sapan işlerin en çok yapıldığı yıllardır..
  Öğretmenler çalışkan öğrencileri aynı sıra boyunca oturturken, tembeller hep bir grup olarak 'çirkin' diye tabir edilen en uzak köşeye oturtulurlar.. Sınıf anneliği yapan, sınıfın yararına çalışan annelerin çocukları bariz bi torpil görürler her zaman.. Diğer yandan o ya da bu sebepten çocuğunun okuluna gelemeyen, meşgul ya da sorumsuz velilerin çocuklarının kaderi bellidir.Kısacası; veliler okuldan taraf olmayınca çocuklar bertaraf olur. Sınıf öğretmeni onlarla, 'çalışkanlar'la ilgilendiği kadar ilgilenmez, sosyal olaylara pek sokmazlar.. Pek çok yetenek böyle harcanmıştır eminim.. Sınıf panoları çalışkan, analarının kuzusu, sınıfının ve öğretmeninin gözdesi olan piçlerin resimleri ve yazılarıyla doluyken bizim yetimlerin resimleri sınıfın kuytu bi köşesinde ki çöp kutusunda olur genelde.. Bu yazdıklarımdan dolayı, belki içinizde zeki olanlar benim özgeçmişimle ilgili bi kaç tahminde bulunmuştur eminim.. Ama ben ne piç, ne yetimdim.. Yetim olan benden 4 yaş küçük kardeşim, piç grubuna giren de benden 12 yaş küçük(enn küçük) kardeşimdir.. Ben piçten 3 aşağı, yetimden 5 yukarı bir öksüzdüm bence( Piç-öksüz-yetim üçlemesinin detaylı açıklamasını annemden öğrendim. Öksüz yetimden daha kötü sanırım ama yine de ben öksüz olayım, kulağa daha güzel geliyor).. Annem sınıf annesi olmuştu bi sene sanırım.. Ama sınıf panolarında çok nadir olurdu resimlerim ve yazılarım.. Halbuki götümü yırtardım orada benden de birşey olsun diye.. Ama örtmenim hep, yazılarımın ve şiirlerimin disiplinsiz olduğunu, satırların alt alta gelmediğini falan anlatırdı bana saatler boyu..  Zaten hala baksa, bi milim ilerleme olmadığını görüp sıfatıma tükürürdü bence.. Çizgisiz kağıda yazdığım yazıların samba yapar gibi bir aşağı bir yukarı gitmesi utanç verici olsa da Allah vergisi deyip göz ardı etmeyi tercih ediyorum genelde.. Sonuçta herşeyin bi çaresi var, altına çizgili kağıt koyup yazsam Allah günah yazmaz.
  Neyse, benim amacım küçük emrah taklidi falan yapmak değil.. Konu saptı. Ben yazının teee en başında bahsettiğim şu eşitsizlik meselesi ile ilgili bir detayı anlatmak istiyorum.. Bu kadar eşitsizlik ve adaletsizliğin içinde kim zengin kim fakir, kim ne olduğu belli değil, anlaşılmasın diye bazı uygulamalar mevcut. Meselaa.. Herkes aynı giysiyi(önlük) giyiyor.. Ama bu başka bi post konusu olur. Hiç ellemeyeyim. Başka bi örnek; günlükj yemek listeleri.. Bu konuda durabiliriz.. Belki her okulda ve her sınıfta böyle bi uygulama yoktur ama bizim sınıfta vardı işte.. Öğretmenimiz haftanın her gününe belirli bir yemek yazardı bizde onları getirirdik. Hatırladıklarım;

Pazartesi: Kahvaltı
Salı: Hamurişi( Genelde sigara böreği)
Perşembe: Köfte- Patates
Cuma: Haşlanmış patates-Salata

İçlerinden en sevmediğim pazartesiydi. Çünkü 'kahvaltı' adıyla tabir edilen şeyin içinde haşlanmış yumurta(ııyyk), beyaz peynir, domates salatalık, zeytin falan vardı.. Harbi harbi kahvaltı işte.. Ben içinde haşlanmış yumurta var diye sevmezdim ve bütün yemekleri bitirmek zorunluydu.. 3. ya da 4. ders zil çalmadan 10-15 dakika önce ders biter, herkes beslenme çantasında ki küçük, dikdörtgen şeklinde ki örtüsünü çıkarıp sırasına sererdi..Ondan sonra da plastik kaplara doldurulmuş yemekleri o örtüye sığdırmaya çalışırdık.. Sıranın üstüne serilen örtülerin desenleri de cinsiyete göre değişirdi tabi.. Erkeklerde araba, pokemon gibi erkekçe resimler varken, tahmin etmenin hiç zor olmadığı gibi kızlarda da genellikle barbi'li resimler mevcuttu.. Ben hariç! Benim barbie'ye benzer bi örtüm anca 3. ya da 4. sınıfta olmuştu sanırım.. O yaşa kadar üstünde, teknesin de oturan bir erkek çocuğu, ya da köpek resimleri olan masa örtülerim vardı( Biri hala duruyomuş ki resmini çekebildim :D).- Bu olaylara rağmen kişilik bunalımı yaşamadan büyüdüğüm için şanslıyım sanırım.. -

  Neyse.. Biz yemek yerken öğretmende sıraların arasında dolaşıp kendi karnını doyururdu.. Kiminin ekmeğinden bi parça alırda kiminin elmasını rızasını almadan fifti fifti paylaşırdı. Pazartesileri benim yumurtamı fifti fifti paylaşsa ne mutlu olurdum ama!
  Gelelim ennn sevdiğim güne.. Postun başlığından da anlaşılacağı üzere perşembe tabi ki! Hangi çocuk patates köfte sevmez yani?! Gösterin bana o çocuğu annesi görmeden alnını karışlayayım.. Tabi bir de her annenin köftesi pattesi aynı tadda değil! Ben nedense sıra arkadaşımın köftesini daha çok severdim.. Ne de olsa benim annem yapmadı.. Tıpkı misafirliğe gittiğiniz de evde ağzınıza sürmeyip şaplak yediğiniz halde misafirlikte hayvanca bi iştahla yediğiniz o yemek gibi..
  Aradan yıllaaarrr yıllarrr geçti.. Şimdi sorsanız hangi günü seviyosun diye, istediğim saatte uyanabildiğim her günü derim.. Çünkü artık önceliklerim bir zaman ki gibi köfte-pattes değil.. Zannederim o önceliklerimin değiştiği gün ben de kilo vermeye başladım. Bunun adına da ergenlik dediler. Ben hayat yorgunluğu diyeyim. Çünkü sonu 's' ile biten bütün sınavlar benim ömrümden ömür çaldı yanında bi kaç kilo da götürdü heralde..

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Kimin Telefonu Lan O?!!

Ben bazen uykudan kısa süreliğine uyanıp sonra tekrar uyuduğumda, o uyandığım sırada ne yaptığımı bilemiyorum. Yani o kısa sürede uyandım saate bakıp tekrar yattım mı, yoksa bunu rüyamda mı yaptım emin olamıyorum.. Hatta bi keresinde annem beni uyandırıp bişeyler sormuştu bana, hem de bu konuşma öyle 1-2 dakika da sürmemişti.. Baya bi 10 dakika falan konuştuk, hani az daha konuşsak sohbete varacak.. Sonra bizim muhabbet bitince benim kafa küt yastığa düşüyo, gözlerimde bir daha açılmamak isteği ile kapanıyor.. Bu arada konuyla alakası var diye diyorum; ben istisnasız, devamlı rüya görürüm. -Yani herkes rüya görür ama genelde hatırlamaz. Ben genelde hatırlar, hatta uykudan sıyrıldıktan sonra yatakta mal gibi oturup rüyanın yorumlamasını yaparım ya da işte 'dur lan ben ne görmüştüm acaba?' diye kendi kendime düşünürüm- Neyse bu bilgilendirmeden sonra konuya dönersek, o kapalı gözler illa ölüm (ya da çapak) hariç bi şekilde açılır ve ben kalkıp ' ya ben bugün bi ara uyandım sanırım. Ama ne yaptım. Hmmm..' falan diye düşünürüm. Sonrada annemle ilgili kısmı hatırlarım ama ' Herhalde rüyamda yaptım yaa.. Yok olum mal mıyım ben uyansam hatırlardım' derim. Sonra kalkıp anneme sorarım, annem de 'Ohooo konuştuk, ben sana şunu sordum sen öyle dedin, böyle dedin..' falan filan der. Yani ben biraz şizofren oluyorum sanırım bu durumda pek emin değilim ama bildiğim kadarıyla şizofrenler çift kişilikli olur. Belki de kısaca 'uykudan yeni uyanmanın verdiği mallık' desek yeter. Şimdi 'bu kadar gereksiz detaydan size ne' kısmına gelirsek, sabah beni sinir eden alarmı anlatabilmek için burda bi saattir ön hazırlık yazısı yazıyorum. Ama yeter yani. Anlatacağımı anlatıp huzura ersem daha iyi.
 Şimdi bu sabah henüz uyanmadığımdan emin olamadığım bi zaman aralığında bi melodi duydum.. Gene emin olamadığım bi şekilde sanırım kafamı kaldırıp etrafa baktım. Sonra yattım ve 'sanırım rüyamda duydum' dedim. Sonra uykuma dönüp rüyamda konuştuğum kişiye 'Bu çalan telefon senin mi? ' diye sordum, bana 'Hayır' dedi. Sonra bi süre daha dinledim ben o melodiyi, bi ara sustu. Ben tam huzura erdim sanarken bi daha başladı. Bu sefer tepemin tası attı, rüyam da sinirli bi şekilde 'Kimin telefonu lan o?!! ' diye bağırdım. Onlarda 'valla bizim değil yeaa! ' (bu kısımdan çok da emin değilim ama)dediler. İşte o zaman rüyamda ki zavallıları suçlamaktan vazgeçip uyandım. Ve çıplak ayaklarımla ( kimse beni çıplak ayakla göremez) koşarak o melodiyi bulmaya çalıştım. Tabi bu sırada melodi çalıyo da çalıyo.. Resital veriyor mübarek telefon.. Önce koşarak mutfağa gittim baktım (çünkü annemin telefon orda olur genelde), orda bulamayınca salona gittim. Baktım annem salonda oturuyo ona hönkürdüm bu seferde ' Nerdeeaa bu telefooöönn..! ' diye. Annem ' Telefon babanın git bak bakalım yaşıyor mu, 4. kez çalıyo telefon' dedi. Bende uçarak bizimkilerin yatak odasına daldım agresif ve de kompleksli bi şekilde.. Baktım çalan telefon hakikaten babamın, aldım telefonu elime parçalarcasına tuşlarına basmaya çalıştım içimden de ' İnşallah 'ertele' tuşuna basmamışımdır' diyorum. Onu kapattım, sonra babama döndüm o uyuyo ama telefonu duymaması normal, çünkü onun ağzından çıkan "melodi" telefonunkinden daha fazla bas ve tiz içeriyor. Gümbür gümbür..! Neyse dedim yaşıyor madem -kesinkes belli- uyandırayım da işine geç kalmasın. Ama babamı  o derin uykudan elimle kolumla hayvanca dürterek uyandırmak istemedim.. Çünkü 'melekler' gibi(!) mışıl mışıl uyuyor.. O yüzden -tabi aynı zamanda sertçe uyandırsam fırça yiyebilitemin fazla olduğunu bildiğimden- babamın elini okşamaya başladım.. Bir yandan da miyavlar gibi tırsa tırsa;
- Babaaa...
- Hoorr!
- Babiiişş...
- Hoorr!
- Babacıımmm..
- Kaauuvvv!
- Miiuuuvv..( Tırsmış kedi sesi)
- Hıı.. Noldu?
- Sabah oldu.
- Hııı..(arada hala horluyor..)
- Kalkmıycak mısın?
- Telefonun alarmı çaldı mı?
- ?!!
- Çalmadı mı?
- Yaklaşık 4 kere çaldı valla. 5. de ben geldim.
- Hadi ya.. (Horr)
- ...
- Hiç duymamışım...

 .......

NoT: Önceki ( yani ilk) postumu birkaç defa okumam sonucu farkettim ki kuzenime dişleri ve blekkböriyy'si yüzünden fazla yüklenmişim. Biliyorum ben gösterene kadar onun bu blogdan haberi bile olmayacak ama sanırım vicdanım elvermedi. Her ne kadar anormal ve abuk davranışların olsa da seni seviyorum lan.. Ben senin yan çantanım. Ben sana verilmiş ilk gerçek evcilik oyunu malzemesiyim. Nankörlük yapar mıyım sana hiç?! Sadece köpeklik yaparım biraz senin tabirinle, çünkü sen o ilk postu okuyunca bana dönüp ' püüü nankör köpek, ben yemedim sana yedirdim, dana kadar yaptım seni. Seni yan çantam yaptım..' falan diye bana saydıracaksın. O yüzden... Neyse, öptüm bay :D

15 Mayıs 2011 Pazar

Diş Kontrol


Hani bazı takıntılı insanlar vardır.. Devamlı kendilerine bakmak, nasıl göründüklerini bilmek isteyen. Hah! Öyle takıntılı insanlar olmadık yerlerde ve anlarda güzelliklerini kendilerine hatırlatabilmek için çok acayip yöntemler buluyorlar. Allah'a şükürler olsun ki ben onlardan değilim, ama soya çekim falan olur da ileri de kuzenime benzersem o başka.(kulak memeni çek, tahtaya 3 kere vur) Çünkü kuzenim şu yukarıda yazanların hepsinin özelliğini barındıran bir insan.  
He ne kadar onun bu saçmalıklarıyla dalga geçsem de içim içimi kemiriyor; 'ulan ya ben bunun yaşına gelince bin beter, bir ayna çatlatan olursam' diye. Kız anormal biraz çünkü. Hadi belki şunu bazılarınızı yapıyordur: yemek yerken dişiniz de bir şey olup olmadığını kontrol etmek için kaşığı ayna niyetine kullanmak. Bilmeyenler şimdi güler belki ama az sonra asıl yöntemden bahsettiğim de gülme ya da ağlama tarzı bi krize girmesinler diye alıştıra alıştıra açıyorum konuyu. Derin nefes al, 10'a kadar say. Neyse.. Onu bunu geçelim kaşığı ayna niyetine kullanmak zaten başlı
başına bir saçmalıkken benim aynı kandan gelme kuzenim, milletin en orijinal (!) çakmasını bulup alarak hava atmaya çalıştığı blekböriyy telefonunun arka kapağını ayna yerine kullanıyor. Bre insafsız! Bre Allahsız! Al lan, al evimdeki, odamdaki, çantamdaki, tuvaletteki bütün aynalar senin olsun! Yeter ki benim gururumla oynama lan, yazıktır bana da.. Bu nasıl bir zenginliktir ki, Cem Yılmaz abinin tabiriyle zenginlikten bir yerine buzlu badem sokmak kadar anlamsız bir iş yapıyorsun.. Neden yani neden?!  İstesen ben sana ayna da veririm, aynan da olurum. Hayır bir de mesela olayın diğer bir yönü, o bazen bunu yaparken utanıyorum. Hem kendimden hem ondan. 'Napıyosun yeaaa!' diye tepkimi koyuyorum, ama beni bi yerine koyan yok, ben ne yapıyım..? Bir telefonun süs eşyası, hava atma eşyası, bi mp3 ne bileyim arama yapmak dışında herhangi bi amaç için kullanılmasına razı geldi şu gönlüm ama dahasını kaldıramıyorum abi. Beni utandıran kısım telefonu ayna olarak kullanması da değil aslında.. Dişindeki faaliyetleri iyice görebilmek için milletin içinde otuz iki diş yapması. Hani aman çevreye rezil olmayayım, çaktırmadan bakayım diye bir olayı, bir çekincesi yok. İlla herkes onun o müthiişş dişlerini ( ki öndeki bi dişi de kırık) görmeli!
 
 Aha da aynı bu çocuk gibi gerdire gerdire açıyo ağzını, gösteriyo gayet cool bi biçimde dişlerini cool blekböriyy'sine . Ama tabi ki bu yavrucak kadar vahim değil dişleri. Öyle olsa ağzını koli bandıyla bantlayıp öyle çıkarırdım dışarı. Neyse.. Bu olay konusunda tek ve son diyeceğim şey fakir olan bi atamızın ünlü sözü olsun.. ''Zenginin malı züğürdün çenesini yorar..''
@uykuyuseviyom kullanıcısından Tweetler