Hayır; abartan ben değilim..!



20 Mayıs 2011 Cuma

Perşembeyi Severim, Köfteden Ötürü..

İlkokul yılları hem ayrımcılığın en bariz olduğu, hem de öğrenciler arasında eşitliğin sağlanabilmesi için saçma sapan işlerin en çok yapıldığı yıllardır..
  Öğretmenler çalışkan öğrencileri aynı sıra boyunca oturturken, tembeller hep bir grup olarak 'çirkin' diye tabir edilen en uzak köşeye oturtulurlar.. Sınıf anneliği yapan, sınıfın yararına çalışan annelerin çocukları bariz bi torpil görürler her zaman.. Diğer yandan o ya da bu sebepten çocuğunun okuluna gelemeyen, meşgul ya da sorumsuz velilerin çocuklarının kaderi bellidir.Kısacası; veliler okuldan taraf olmayınca çocuklar bertaraf olur. Sınıf öğretmeni onlarla, 'çalışkanlar'la ilgilendiği kadar ilgilenmez, sosyal olaylara pek sokmazlar.. Pek çok yetenek böyle harcanmıştır eminim.. Sınıf panoları çalışkan, analarının kuzusu, sınıfının ve öğretmeninin gözdesi olan piçlerin resimleri ve yazılarıyla doluyken bizim yetimlerin resimleri sınıfın kuytu bi köşesinde ki çöp kutusunda olur genelde.. Bu yazdıklarımdan dolayı, belki içinizde zeki olanlar benim özgeçmişimle ilgili bi kaç tahminde bulunmuştur eminim.. Ama ben ne piç, ne yetimdim.. Yetim olan benden 4 yaş küçük kardeşim, piç grubuna giren de benden 12 yaş küçük(enn küçük) kardeşimdir.. Ben piçten 3 aşağı, yetimden 5 yukarı bir öksüzdüm bence( Piç-öksüz-yetim üçlemesinin detaylı açıklamasını annemden öğrendim. Öksüz yetimden daha kötü sanırım ama yine de ben öksüz olayım, kulağa daha güzel geliyor).. Annem sınıf annesi olmuştu bi sene sanırım.. Ama sınıf panolarında çok nadir olurdu resimlerim ve yazılarım.. Halbuki götümü yırtardım orada benden de birşey olsun diye.. Ama örtmenim hep, yazılarımın ve şiirlerimin disiplinsiz olduğunu, satırların alt alta gelmediğini falan anlatırdı bana saatler boyu..  Zaten hala baksa, bi milim ilerleme olmadığını görüp sıfatıma tükürürdü bence.. Çizgisiz kağıda yazdığım yazıların samba yapar gibi bir aşağı bir yukarı gitmesi utanç verici olsa da Allah vergisi deyip göz ardı etmeyi tercih ediyorum genelde.. Sonuçta herşeyin bi çaresi var, altına çizgili kağıt koyup yazsam Allah günah yazmaz.
  Neyse, benim amacım küçük emrah taklidi falan yapmak değil.. Konu saptı. Ben yazının teee en başında bahsettiğim şu eşitsizlik meselesi ile ilgili bir detayı anlatmak istiyorum.. Bu kadar eşitsizlik ve adaletsizliğin içinde kim zengin kim fakir, kim ne olduğu belli değil, anlaşılmasın diye bazı uygulamalar mevcut. Meselaa.. Herkes aynı giysiyi(önlük) giyiyor.. Ama bu başka bi post konusu olur. Hiç ellemeyeyim. Başka bi örnek; günlükj yemek listeleri.. Bu konuda durabiliriz.. Belki her okulda ve her sınıfta böyle bi uygulama yoktur ama bizim sınıfta vardı işte.. Öğretmenimiz haftanın her gününe belirli bir yemek yazardı bizde onları getirirdik. Hatırladıklarım;

Pazartesi: Kahvaltı
Salı: Hamurişi( Genelde sigara böreği)
Perşembe: Köfte- Patates
Cuma: Haşlanmış patates-Salata

İçlerinden en sevmediğim pazartesiydi. Çünkü 'kahvaltı' adıyla tabir edilen şeyin içinde haşlanmış yumurta(ııyyk), beyaz peynir, domates salatalık, zeytin falan vardı.. Harbi harbi kahvaltı işte.. Ben içinde haşlanmış yumurta var diye sevmezdim ve bütün yemekleri bitirmek zorunluydu.. 3. ya da 4. ders zil çalmadan 10-15 dakika önce ders biter, herkes beslenme çantasında ki küçük, dikdörtgen şeklinde ki örtüsünü çıkarıp sırasına sererdi..Ondan sonra da plastik kaplara doldurulmuş yemekleri o örtüye sığdırmaya çalışırdık.. Sıranın üstüne serilen örtülerin desenleri de cinsiyete göre değişirdi tabi.. Erkeklerde araba, pokemon gibi erkekçe resimler varken, tahmin etmenin hiç zor olmadığı gibi kızlarda da genellikle barbi'li resimler mevcuttu.. Ben hariç! Benim barbie'ye benzer bi örtüm anca 3. ya da 4. sınıfta olmuştu sanırım.. O yaşa kadar üstünde, teknesin de oturan bir erkek çocuğu, ya da köpek resimleri olan masa örtülerim vardı( Biri hala duruyomuş ki resmini çekebildim :D).- Bu olaylara rağmen kişilik bunalımı yaşamadan büyüdüğüm için şanslıyım sanırım.. -

  Neyse.. Biz yemek yerken öğretmende sıraların arasında dolaşıp kendi karnını doyururdu.. Kiminin ekmeğinden bi parça alırda kiminin elmasını rızasını almadan fifti fifti paylaşırdı. Pazartesileri benim yumurtamı fifti fifti paylaşsa ne mutlu olurdum ama!
  Gelelim ennn sevdiğim güne.. Postun başlığından da anlaşılacağı üzere perşembe tabi ki! Hangi çocuk patates köfte sevmez yani?! Gösterin bana o çocuğu annesi görmeden alnını karışlayayım.. Tabi bir de her annenin köftesi pattesi aynı tadda değil! Ben nedense sıra arkadaşımın köftesini daha çok severdim.. Ne de olsa benim annem yapmadı.. Tıpkı misafirliğe gittiğiniz de evde ağzınıza sürmeyip şaplak yediğiniz halde misafirlikte hayvanca bi iştahla yediğiniz o yemek gibi..
  Aradan yıllaaarrr yıllarrr geçti.. Şimdi sorsanız hangi günü seviyosun diye, istediğim saatte uyanabildiğim her günü derim.. Çünkü artık önceliklerim bir zaman ki gibi köfte-pattes değil.. Zannederim o önceliklerimin değiştiği gün ben de kilo vermeye başladım. Bunun adına da ergenlik dediler. Ben hayat yorgunluğu diyeyim. Çünkü sonu 's' ile biten bütün sınavlar benim ömrümden ömür çaldı yanında bi kaç kilo da götürdü heralde..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beyendin mi? Ay hadi inş ^^

@uykuyuseviyom kullanıcısından Tweetler